HİDE

Grid

GRID_STYLE
false
TRUE

blog

HIDE_BLOG

Classic Header

{fbt_classic_header}

Header Ad

HABERLER

latest

BEN KÜÇÜK BİR KADINIM 2. BÖLÜM (5)

Tokmağın sesi büyük hanımı, büyülüymüş gibi kendine çekmiş ... Sessizce inmiş tahta merdivenlerden. O sesten başka hiç bir ses duym...




Tokmağın sesi büyük hanımı, büyülüymüş gibi kendine çekmiş ... Sessizce inmiş tahta merdivenlerden. O sesten başka hiç bir ses duymuyor, deli deli bakan gözleri Hatice'nin ak tülbent sarılı başından başka bir şey görmüyormuş. Sanki dünyada her şey o başın, küt küt sesiyle sallanması durunca normale dönecek gibiymiş.

İç sesi kulaklarında büyümeye başlamış. "Ölürse ne dert kalcek ne tasa. Durma gari, böyün durulcek gün değil. Hasan'ını aldı, sıra çocuklaana da gelcek. Deli Helime bile bu kenefin yüzünden bene gülüyo. Bitir gari bu işi. Ölürse gurtulcen, ölürse gurtulcen, ölürse gurtulceeennn..." Küçülen gözleri sinsice çevresini taramış.

Çocuklarını sabah erkenden neneleriyle kıra göndermiş, kör olasıca Hasan'da meydandaki kahveye gitmişmiş. Kimseler yok... Tam zamanı... Musandıraya yaslı duran baltayı görünce sevinç kaplamış içini. Çığlık atmamak için kendini zor zapdetmiş. Baltayı usulca eline almış, kedi gibi yaklaşmış Hatice'ye.

Önüne düşen gölge Hatice'yi dalıp gittiği dünyadan koparmış. Anlık bir refleksle başını çevirip bakmış gölgenin sahibine. Bir anda gözleri büyümüş. Kalkmaya yeltenmiş ve.... Dehşetli bir sarsıntı, uğultu, çatırtı, karanlık, hiçlik... Odun kütüğü gibi devrilmiş olduğu yere, elinde büyük hanımın küçük oğlunun ıslak donu...

Büyük hanım sadece nabız gibi atan yarığa bakıyormuş, gözlerini o yarıktan ayıramıyormuş. Elinde balta, ayakta öylece durup ak tülbentin kana boyanışını izlemiş. Baltayı vurduğu anda duyduğu çatırtı acayibine gitmiş. "Aynı gıcırtılı odun gibiydi" diye düşünmüş bir an.

Kesik bir kütük gibi yere yığılan Hatice'nin yüzüne kaymış gözleri. O güzel yüz sararmış, sararmış, sararmış… Gözlerinin karası yerine, yavaş yavaş kan oturan akları bakıyormuş boşluğa. Bedeninde ince bir titreme… Her şey o kadar hızlı ama bir o kadar da yavaş oluyormuş ki… Zaman donmuş mu, yoksa dört nala mı koşuyor bilememiş. Sonra içini büyük bir boşluk duygusu sarmış. Derin bir ferahlık, sevinç, hiçlik... Kumral saçların arasında açılan yarıkta gördüğü şeyin seyirmesine takılmış yine. -Beyin bu muymuş? Aynı davarların ki gibi bu ya. Demek Hatca'nın kafasında davar beyni vaamış-

Sonra durduramadığı bi gülme gelmiş karnının içine. Yükselmiş te yükselmiş. Bağıra bağıra gülüyormuş şimdi. Bir yerlerden sesler geliyormuş. Ama o yarıktan gözlerini alamadığı gibi gülmesini de durduramıyormuş.

Birileri elindeki baltayı almış. Omuzlarını güçlü eller yakalamış, bir an sonra kendini yerde bulmuş. Komşularmış bunlar. Niye gelmişler ki? Neden ona bağırıyorlarmış? Onun gördüğünü görmüyorlarmıymış? Niye gülmüyorlarmış? Yavaş yavaş kulaklarındaki uğultu azalmış. Meğer o uğultu kendi kalbinin sesimiymiş? Birşeyler anlam kazanmaya başlamış. -Gülüyordum ben ama ağlıyormuşum- diye şaşırmış haline. O ara avlunun tahta kapısından içeri Hasan'ın girdiğini görmüş. Beni anlayacak, teselli edecek diye beklerken O, çılgın gibi Hatice'nin yanına koşmuş. Bir yandan ona bağırıyor bir yandan da ölü gibi yatan karısını kucaklamaya çalışıyormuş.

Hasan Hatice'yi alıp götürmüş. Bunu görünce bacakları çözülmüş. Olduğu yere boş bir çuval gibi yığılmış kalmış. Bir an sonra bağırmaya başlamış. Aslında bağırmak istemiyormuş. Aslında susup kaçmak ve bu olanlarla benim hiçbir ilgim yok demek istiyormuş. Ama bedeni ona itaat etmiyormuş. Bu kadar güçlü bir sesin kendisinden çıkıp çıkmadığına emin olamamış. Sonra birisi ona tokat atmaya başlamış. Canı yanıyormu onu bile anlayamamış. Ardından birileri kollarından çekerek merdivenlerden çıkarıp tahtalığa götürmüşler onu.

Konu komşu fısıldayarak “nasıl yapdın bunu? Deliidinmi gari, sen neden böle oldun gittin. Naha seni emi. Ya garı ölüveriise. Seni mapus damlarına dıkarlar. Orlarda kim bilii neler edeler sene. Cavurun gızı, hepimizin başını yakıcen. Dua et ölmesin garı. Ölüüse mafolduk demektir. Asarlar seni haberin olsun. Gerçi ölmese de Hasan Bey’in elinden nasıl kurtuluusun bilemeyom. Tüh gari. Al şu suyu baken, bi iç de kendine bi gel. Ondan keeri (sonra) ne etcez onu düşünelim.”
Derken anasıyla kardeşleri telaş içinde çıkıp gelmişler . Hepsinin rengi uçmuş, gözleri korku ve öfke dolu. Biri bi yandan, öbürü öbür yandan çemkiriyorlarmış... Anası "naha gözün körolmasın emi, ne ettin gı garıya? Ne olcek şimdi. Seni dama atceklee. Ya öldüyse? Ne etcen o zaman baken, beni de mi düşünmedin a kenef? Anam ne eder ben damlara düşesem demedin mi? Çocuklaa ne olcek? Onları da mı aklına getimedin orasbı." Kadıncağız ağzından köpükler saça saça, mum gibi sararmış benziyle söylendikçe söylenmiş. Sonra da fenalık geçirmiş. Birileri toprak testiyi dayamış ağzına, birileri başının dastarını almış yellemiş... Kendine gelir gelmez onu küçük odaya götürmüşler.

Kardeşi İsmail başlamış bu kez. "Seni köpeen doğurduğu seni! Gocam da gocam deyi yedin yüdün her yeri. Naha cavır. Bi sende mi vaa bu goca. Ne oomuş garı aldıysa. Başında damın vaa, aç değilsin açıkta değilsin. Dövmesi yok sövmesi yok. Garıyı desen ağzını açıp bi kelem bişey demez. Irahatlık mı dürttü seni. Ne ettin gari, ne oldu? Eline ne geçti? Tuu senin sıfatına!"

Cevap vermek istiyormuş ama dili dönmüyormuş. "Siz benim neler çektiğimi biliyonuz mu? Benim adamın her gece Hatca'nın odasına gittiğini biliyonuz mu? Ona ne güzel sözlee söyleyo, bene hiç söylemediğini biliyonuz mu? Her gün ciğerim sökülüyo onları ööle gördükce, habarınız vaa mı? Benim suçum ne? Ben de istemezdim bööle etmeyi. " Daha neler neler demek istiyormuş ama diyemiyormuş.

Diğer kardeşi Hanife abisini susturmuş. Komşulara sormuş: "Ne oldu? Nasıl oldu? Gördünüz mü siz?" diye. Dişsiz Emine "Bi ses duyduk, ondan keri bi çığlık fuğan koptu. Aboh birine bişey oldu deye fırladım çıktım kapıya. Baktım ses burdan geliyo. Koştum geldim. Şerfanım benden önce gelmişmiş. Zaten sesi duyan koptu geldi gari. Elinde ganlı balteylen Hatca'nın başında bi çeşit olmuş, bi bağırıyo, bi bağırıyo. Eğer korktum. Deli gibiydi. Ağleyo mu gülübaamı anleşilmeyodu. Hatca desen ölü gibiydi. Biri aldı bunun elinden balteyi, biri o gızgınlıklan vurdu savurdu attı bunu. Biz Hatca'nın başına topleşdik. Nefes bile almeyodu ellem."

Sıçan Osman girdi lafa. "Garının kafasını ikiye bölmüş ya, eğer beyni görünüp duruydu. Aklıma geldikçe içim dönüyoru. Çok kötüydü, çok. Ben baktım, nefes alıyodu emme, gözleri hilen gaybolup gitmiş, ilk geldiğimizde belen olmuş gibi titreyodu, sonra titremesi de bitti. Ben deyen Hatca yaşamaz gari. Çok çikin oldu bu iş çok... Kör Omar duyunca ne etceniz siz onu düşünün. Jandarmada duyar gelir yakında. Bunu damdan kimsele çıkaramaz gari"...

Herkes bir şeyler söylüyordu. Oturdukları tahtalıktan avlu görünüyordu. Biri çamaşır kazanındaki küllü suyla, kanı yıkıyordu. Ümmü, yıkayana seslendi. "Ellemeseydin ya gı. Şindi jandarma gelince gızcek neden yıkadınız deye"


Bir başkası "tüh gari, iki garı biden gitti. Hatca'nın zaten yüzü gülmediydi, iki çocuğunun hasreti bi yandan, Ülfet cavırının inadı bi yandan, çekmediği galmadıydı. Şindi de bu delinin elinden ölüp gitcek"...

HER PAZARTESİ YENİ YAYIN

ROMAN PROJESİ BECERİKLİ KADIN'IN -HATİCE ÖZTÜRK- NOTER ONAYLI ÇALIŞMASIDIR. BÖLÜMLERİN HERHANGİ BİR YERDE İZİNSİZ YAYINLANMASI, KOPYALANMASI, DAĞITILMASI, PAYLAŞILMASI VB DURUMLARDA HUKUKİ SÜREÇ BAŞLATILACAKTIR.

Hiç yorum yok

Yorumunuz için teşekkür ederim.