Nihayet kaynanasından ve görümcelerden kurtulduğu için bir ferahlık kaplamış içini. Üstelik kokusuna bile tahammül edemediği Kar...
Nihayet kaynanasından ve görümcelerden kurtulduğu için bir ferahlık kaplamış içini. Üstelik kokusuna bile tahammül edemediği Kara Halil’in yüzünü bir daha görmeyecek olmasının verdiği mutluluk...
Geri dönüşü Kör Ömer’in evine bomba gibi düşmüş. Büyük hayal kırıklığı yaşatmış evdekilere. Sonra dinlemişler onu. Yaşadıklarını anlatmış bir bir. Eğer beni geri gönderirseniz canıma kıyarım demiş. Mecbur eyvallah demişler. Bizim kızımızsın, başımızın üstünde yerin var. Yavaş yavaş yine eski düzenlerine geri dönmüşler. Zaman içinde azıcık yüzü gülmeye başlamış. Kardeşleri, anası yaralarına derman olmuşlar. Konu komşuya, kırlara, bayırlara götürmüşler. İnsan içine çıkmak, gezmek, tozmak iyi gelmiş. Babasının ocağında yeniden huzuru bulmuş.
Yine de gece oldumu, çocukları düşermiş aklına. Kaç yıl oldu sahi... Artık yüzlerini bile hatırlayamadığını farkeder ağlarmış. Zeyneb'inin büyüdüğünü hayal edermiş. "Tombul ellerin söndümü gari anam. Kara saçların uzadımı yavrım. Gözel kokun duruyomu yerinde..." Ellerinin içinde yavrusunun minik ellerini tutuşunun sıcaklığını hissedermiş. Küçük güzel başını göğsüne yasladığını. Tombul yanaklarını öptüğünü...
Gözlerinden siçim gibi yaş akarken Halil İbrahim'i gelirmiş gözlerinin önüne. Sonra emin olamazmış. O yüz acaba onun yavrusunun yüzümü? "Benim goca oğlum. Kimbilii ne haldesin anam. Açmın, tokmun... Buben eyi bakıyodur size emme, analığınız çok gatıymış. Öyle deyolar. Eziyet ediyomu size. Emme Ülfet elletmez sizi. Elletmezsin demi Ülfet?"
Bi an Ülfet'in aklına düşmesine sinir olur, onu aklından kovmaya çalışırmış. Ama akıl bu, oyunlar oynamayı sever. O kovdukça Ülfet'in yüzü daha belirginleşir, karşısında ona gülümseyişi, çapkın bakışı, dudaklarının bükümüyle cap canlı geri gelirmiş. Kızarmış kendine. "Çocuklaamı hatırleyemeyom, bene bu gadar iş kesen adamı neden hatırleyom? Ah Ülfet ah... Gitmeyeydin ne olurdu? Aç mı galırdık. Kim aç galdıydı da bu gadar direttin illa gitcen deye. Mutlumun şimdi. Garın benden daha mı gıymetli? Öyle ya... Doğurup duruymuş. Demek kına gibi un öğüdüp durusunuz. Bene o gadar düşkündün güya, meğer hepsi yalanımış... Git gari, hatırlemek itemeyom seni. Git..."
Çoğu zaman bu hayallerle gecelediğinden uyuduğu uyandığı saati bilemezmiş. Bu düşüncelerinden, hasretinden kimselere bahsedemezmiş. Dillendirse ne olacakmış ki... Köylüye oyalanacak dedikodu lazım. Zaten yıllardır milletin dilinde sakız gibi kadersizliği... Daha fazla kimselerin ona acımasına ihtiyacı yokmuş. O yüzden hep dik durmuş, dik görünmüş... İçinin yangın yeri olduğunu kimselere belli etmemiş.
Kum Avşarı'ndan döneli bir-bir buçuk yıl geçmiş. Yazı kırlarda, ovalarda ekip biçmeyle, kışı ocaklık ateşinin başında muhabbet etmeyle... Köy küçük, olayları belli. Ölenler doğanlar olmuş. Evlenip ayrılanlar...
Hatice için hayatın durgun ve yavaş aktığı zamanlarmış. Bu sıradanlık ona çok iyi gelmiş. Kendini işlere vermiş. Ruhunu dinlendirmiş, yaralarını sarmış. Ama hep böyle sürer mi hayat? Elbet inişleri çıkışları olacak.
Nihayet işler yolunda gidiyor derken eski bela Üseen ağa yine çıkmış sahnelere. Bu kadar zaman neden sessiz kalmıştı bilemiyorum. Belki Dodurga'da değildi. Belki başka türlü bir meşgalesi vardı. Ama işte yine bela olmuş Hatice'ye.
Sağda solda başlamış atıp tutmaya. “Hatça benim. Edip eyleyip onu kendime yar edecem. Geçen sefer elimden gaçırdım emme, bu sefer öldürseler bırakmecem peşini. Gerekirse garıyı da boşarın. Emme vazgeçmen. Ucunda ölüm olsa yine vazgeçmen!”
Gözü kör olasıcanın adamı rahat durmamış. Her yerde önünü kesmiş Hatice'nin. Yeri gelmiş ulu orta sataşmış, yeri gelmiş gizli kaçak... Köylünün siniri tepesine çıkmış. Kadılar sülalesi ayaklanmış. Ortalık epey karışmış. Ama Üsen ağa ne laftan anlar, ne sözden. Dediğim dedik, çaldığım düdük. Takmış bi kere kafasına. İlla da Hatice onun olacak...
Ne yazık ki Hatice yine eskisi gibi dışarılara çıkamaz olmuş. Kapanmış evinin ardına... Adam deli dumrul. Ne yapacağı belli değil. Kimseden korkusu yok. Dayaktan da anlamaz ki bi iki sallasalar... Arsızın önde gideni. Kör Ömer’in evinde günler gergin ve endişe içinde geçmeye başlamış.
Kör Ömer zaten Hatice'nin başına gelen hadiselerden iyice çökmüş, kocamış. Elinden gelse aslan kesilip herkese kükreyecekmiş ama, hem kör, hem yaşlı… Kadıların sülalesinin gençleri, deli gözleri destek olmuşlar bu günlerinde. Ama akşam olup herkes evine çekildiğinde yine korkular üşüşmüş kafasına. Çekilmiş kabuğuna. Bir umut bir çare diye dualar eder olmuş.
HER PAZARTESİ YENİ YAYIN
ROMAN PROJESİ BECERİKLİ KADIN'IN -HATİCE ÖZTÜRK- NOTER ONAYLI ÇALIŞMASIDIR. BÖLÜMLERİN HERHANGİ BİR YERDE İZİNSİZ YAYINLANMASI, KOPYALANMASI, DAĞITILMASI, PAYLAŞILMASI VB DURUMLARDA HUKUKİ SÜREÇ BAŞLATILACAKTIR.
Hiç yorum yok
Yorumunuz için teşekkür ederim.