HİDE

Grid

GRID_STYLE
false
TRUE

blog

HIDE_BLOG

Classic Header

{fbt_classic_header}

Header Ad

HABERLER

latest

BEN KÜÇÜK BİR KADINIM 6. BÖLÜM 1

BÖLÜM 6 KAVUŞMA Zeynep at arabasının arkasında kıpır kıpırmış. Merakla gelip geçtikleri yerleri inceliyor, kâh arabacıya, kâh hala...



BÖLÜM 6

KAVUŞMA


Zeynep at arabasının arkasında kıpır kıpırmış. Merakla gelip geçtikleri yerleri inceliyor, kâh arabacıya, kâh halasına gördükleriyle ilgili sorular sorup duruyormuş. Her şey öyle farklı geliyormuş ki ona… Denizli’ye ulaştıklarında şehrin büyüklüğü gözlerini kamaştırmış. Bayram Yeri’ndeki hareketlilik ona Babadağ’daki kızlar pazarını hatırlatmış.

Babadağ’da hemen her evde dokumacılık yapıldığından kızlar sürekli dokuma tezgahlarının başında olduklarından, evlerinden dışarı çıktıkları nadir olurmuş. Bu yüzden kimseler görmez, tecrit bir hayat içinde yaşarlarmış. Evlilik çağına geldiklerinde iyi bir taliple hayatlarını birleştirsinler diye aileleri onları pazar günleri alışverişe yanlarında götürürler, orada evlenmek isteyen delikanlıların uzaktan görmelerini sağlarlarmış. Delikanlılar içinde kızlardan beğendiği biri olursa ailesene açılır, o kız istetilir ve uygun görülürse evlendirilirlermiş.

İşte Bayram Yeri Zeynep’e kızlar pazarının gel gitli hareketliliğini anımsatmış. Halası sabırla sorduğu sorulara cevap verse de yorgun düştüğünü görünce sorularını kendine saklamış. Özündeki saflık ve iyilikle bütün kötü anılarını arkasında bırakarak büyük bir umutla geçirmiş yolculuğunu.

Nihayet Dodurga'ya gelmişler. Yokuşlu bayırlı köyün sevimliliği çok hoşuna gitmiş. 2 katlı kerpiç evlerin ahşap geniş balkonları, kocaman avlu kapıları, güler yüzlü insanları… Hele havası… Halasının evine ulaştıklarında yorgunluktan bitik haldeymişler. Koca tahta kapıyı açıp avluya girdiğinde kendi evlerinden ne kadar farklı olduğunu görmek onu şaşırtmış. Geniş avludan üst kata çıkan bir merdiven varmış. Alt katta ise hayvanların ahırı, musandra denilen tahta ambar, hayvanlar için ot, saman konulan küçük oda… Üst kata çıkmışlar. Kocaman bir balkon karşılamış onları. Halası buraya hayat diyormuş. Ne değişik bi adı var diye düşünmüş Zeynep. Bütün odaların kapısı bu üstü kapalı çevresi açık alana açılıyormuş. Duvarlarda kedi delikleri görmüş. Heyecanla halasına:

-Hala, senin kedilen mi vaaa?

-Vaa ya, olmamı gızım. Köylük yeede kedisiz olunuu mu hiç. Goca goca kemelee giriyo eve. Benim yaramaz göz açtırmeyo onlara.

-Nerde şimdi?

-Birazdan geliii. Kimbili nerlere gitti. Ben evde yoktum ya, yeycek bulcee başka yerlee bulmuştur o şindi.

-Hııı... Ya gelmezse? Ya gittiği yeri sevdiyse?

-Kedilee sırneşik olu Zeenep. Nereye gidesee gitsin illa dönee gelii. Merak etme sen. Duya şindi bi yerleeden sesimi çıkaa gelii.


Biraz dinlenip kuru katı bi şeyler yiyip karınlarını doyurmuşlar. Bu sırada halasının dediği gibi tekir kedi çıkıp gelmiş. Miyavlaya miyavlaya halasına sürünüp ondan başını okşamasını beklemiş. Ne de olsa can yoldaşı… Özlemişler birbirlerini.

Koca Hala'sı Zeynep’i hamamlığa sokmuş, ocaklıkta kaynattığı suyla bi güzel yıkayıp paklamak için… Zeynep utana sıkıla soyunmuş. Ayşe kızın bedenini görünce yüreği kabarmış. Her yeri çürük içinde, morundan, yeşiline… Sesini çıkarmamış. Usul usul Zeynep’i ürkütmeden yıkamış paklamış. Saçlarını tarayıp örmüş. Kaba döşeklerde yatağını hazırlamış. Geceleri yatağını ıslattığını bildiğinden ne yapacağını bilememiş.

-Zeenep, gızım. Gece ben seni uyandırıı helaya götürürün emi halam. Şu derdine bi çare de buluruz. Sen hiç merak etme. Yumurdaş’da bi hoca vaa. Bi nuska yapaa, bi okuuu…. Şırp deye kesilii işemen. Çekinme sen emi gızım.

Zeynep o gece ilk kez farklı bir çatı altında, yumuşacık pamuk yatakta, sıcacık odada huzurla uykuya dalmış…

Ertesi gün Zepnep'in Dodurga'ya geldiğini duymayan kalmamış. Elbette Ümmü Gülsüm’ün evine de haber ulaşmış. Bu haberin sevinciyle tek nefes Ayşe’nin evinde bulmuş kendini. Zeynep gelen ninenin kendi ninesi olduğunu öğrendiğinde eli ayağı dolanmış. Koşmuş ellerini öpüp alnına koymuş. Ninesi ise torununun yanaklarını avuçlarının arasına alıp gözlerini, yanaklarını öpmüş. Bir yandan ağlaşıp bir yandan hasret gidermişler. Derken teyzeleri Hayriye ve Fatmaana’da çıkıp gelmişler. Onlarla da tanışan Zeynep’in kalbi göğsünden çıkacak gibiymiş. Sanki annesi parça parça ona doğru geliyormuş.

Hep bir ağızdan Ayşe’ye dil dökmeye başlamışlar. Hatice’nin Halil İbrahim’den sonraki hallerini, acısını, Zeynep’e olan hasretini… Zeynep’in kollarındaki çürükler, onun nasıl bir hayat içinde olduğunu anlatmaya yetiyormuş zaten. Ümmü Gülsüm:

-Aşaaa, bene bak biyo bii. Hadi Hatca’ya acımeyon. Hu gızın halini de mi görmeyon. Gollarına bakmadın mı hiç? Döve döve çocuğu mubeyne etmişle ya. Yazık değil mi hu sabiye? Bi deyive bi yooo. Hiç olmazsa bi yoocuk anasını görsün çocuk.

-Güsün deeze. Bene galsa hiç areye girmen. Emme Ülfet, eğer beni öldürüü. Bi ta yüzüme bakmaz. Zorla gandırdım getiidim çocuğu bureye. Accık dayaktan gurteren, kendini bi toplasın deye aldım getiidim. Yola çıkana gadar tembihledi durdu. Hatca’ye yüzünü dahi göstermecen deye. Ben ne eden şindi? Bi yanda o, bi yanda Zeneb, bi yanda Hatca…

-Aşaa, Aşaaaaa... Ülfed’in inadını köpeklee yesin. İnadı yüzünden yedi yüdü her yeri. Halil İbram bureye gelmeyeydi çocuğu tanımadan öldüğünü duycedik. Hindi Zeyneb’e bi şey olsa içinden çıkaamı? Anasına bi yo göstemeden çocuğu dayak yemeye geri gönderdim deye durup durup dert olmamı sene? Çöğür dikenleri gibi batmamı içine… Etme eyleme gadın Aşaam, bi yo görsünle birbirlerini, bi hasret gidesinle…


Ayşe tereddüt içinde:

-Bi yo görselee dert değil emme ya Hatca alı da gaçırıısa deye korkuyon ben.

-Gı hiç gaçırıı mı? Göndermeyecek olsa Halil İbram’ı göndermezdi deemi? Üç gün galdı anasının yanında, sonra döndü geldi. Bırakmecek olsa onu da bırakmazdı. Hem Hatca evli gari. Bakam Hacı Süleeman istecek mi canım. O gada çocuğun boğazına güç yetiriyoola, bi de bunu aralarına gatmek istemez. Sen hiç korkma. Böyün ben haber eden. Gelsinlee, benim evde görsünlee birbirlerini. Yarın alıı kendi ellerimle getiririn.


Ayşe daha fazla dayanamamış. Aslında söyledikleri ne varsa içten içe hak veriyormuş. Kendisi de bu kızın yanının annesinin yanı olduğunun farkındaymış. Ama işte arada kardeşi var, onun hiddeti var:

-Bene söz verin. Kimselee duymeyecek. Hele Ülfet hiç duymeyecek. Eğer duyarsa beni öldürüü. Böyün ana gız görsünlee birbirlerini, yarın ağşama varmadan getirsinlee bana. Hatca’ya da dersin, Aşaa abana ben kefil oldum deye. Ülfet çok sıkıştıımış göstermecen deye çok tembih etmiş. O yüzden korka korka gönderdi deye… Aman deyen köyden de duyan olmasın. Onun burda göddeşleri çoktur. Haber uçuruulaa. Gelir evi damı yıkar. Hiç o deyilmiş gibi sessizce getirip bırakın Zeyneb’i. Bir yerde de bişey demeyin. Gene de tabi tedbir alıı bizim gabadayılaa. Sokakta bekleele. Bene galsa Zeyneb'in yanı anasının yanı. Emme bizimkenlee göz açdırmazla Güsün deze. Sen de biliyon...

Bu sözün üzerine nihayet herkes rahat bir nefes alabilmiş. Zeynep’i de yanlarına alıp doğruca Ümmü Gülsüm’ün evine geçmişler. Ümmü Gülsüm kahveye uğrayıp oradan güvendiği biriyle Darıveren’e haber göndermiş.

Hacı Süleyman haberi alınca hem şaşırmış hem de karısı nâmına çok sevinmiş. Aynen Halil İbrahim’in haberini aldığında yaptığı gibi Hatice’ye hiç bir şey belli etmeden alıp Dodurga’ya götürmüş.

Ümmü Gülsüm’ün evinde büyük sevinç varmış. Zeynep’in teyzelerinden Hayriye komik yarenlikler anlatıp herkesi güldürüyormuş. Zeynep teyzelerini çok sevmiş. Ninesi ni de öyle. Kısa sürede kendisini bağırlarına basmalarından duyduğu mutluluktan sersemlemiş halde Hayriye’nin anlattığı komik hikayelere katıla katıla gülüyormuş. Gülmeye öyle hasretmiş ki… Sanki acısını çıkarıyormuş.

Derken avlu kapısının açıldığını duymuşlar. Arkasından gelen sesi tanımışlar. Bu Hatice’nin sesiymiş:

-Guuuu! Biz geldik. Anaaa!

Bir anda evcek ayaklanmışlar. Fatmaana teyzesi Zeynep’e:

-Zeenep. Bi anda dersek anenin yüreğine inee. Alıştıra alıştıra deyelim emi deezem. Sen geldiklerinde ellerini öp otur.


Hayriye ise çoktan hayata çıkmış ablasıyla eniştesini karşılıyormuş. Ümmü Gülsüm odanın kapısında Hatice’ye sarılmış:

-Anaam. Nerlerden çıkdınız siz? Ayooo… Hoş geldiniz geçin bakam…

-Hacı Süleman hadi kak bi anengile gidem, özlemişindir dedi sağolsun. Biz de kaktık geldik. Abamla Haariye’de burdeymiş ya. Eyi oldu baksene. Hepiniz bi yerdesiniz.


Derken onu görmüş. Ona doğru tedirgin bakan kara gözlü kızı. Kız hemen koşup elini öpmüş. Sonra geri geri gitmiş. Hatice öylece kalakalmış. Kız aynı Ülfet gibiymiş. Esmer yuvarlak yüzü, kara gözleri, kibar ağzı, kemerli burnu… Sonra Halil İbrahim’le ilk karşılaşmaları gelmiş aklına. Aynen şu anda olduğu gibi, habersizce karşısına çıkardıkları… “Bu benim Zeenebim olabili mi?”

-Ana bu güzee gız kim?


Herkes susmuş. Sanki dünya susmuş. Öylece durmuşlar… Belki birkaç saniye, belki de dakikalarca… Tuhaf bir hismiş bu. Sonra Ümmü Gülsüm’ün sesi duyulmuş, Zeynep’e işaret ederek:

-Sarıl gızım anenin boynuna.


Zeynep koşmuş. Annesine acemice sarılmaya çalışmış. Hatice bi refleksle sarmış kollarını küçük kıza. Sıkıca bırakmamacasına sarmış… Sonra öyle bir feryat dökülmüş ki ağzından. Taaa Bangraz burnundan duyulmuş.

-A benim datlı gızım, a benim gaymak gızım. Anasının gadersiziiii… Yavruuummmm! Yavrum. Hasretinden yandım gavruldum ya anaaammmm!

Gözlerinden yaşlar ırmak olup akmış. İçinde biriktirdiği ne varsa ardı ardına sökün edip gelmiş:

-Ah benim gara gızıımm, aben de yaşayaydı burda olaydı. O getireceedi seni benee… Gardeşim bekler dedi çıktı yollara, seni getiricene gara haberi geldi yavruuummm.. Yandı bağrım a guzum. Gecem gündüzüm hayallerinizle geldi geçti… Elim ermedi, bulamadım, alamadım sizi Zeenebim!

Yavrum benim güzee kokunu özledim,
Durnalara dedim beni uçurun göğe
Ya İbramın yanına toprağa goyun
Ya gızımın ayaklarını bastığı köye…

Guzum geceleri yıldızlar dizi dizi dizilii
Gözlere uyku mahmurluğu süzülüüü
Rüyalaa görülüü, ruhla seziliii
Ben hasratinden uyumadım bunca yıl...

Yavrumun bastığı toprak ne renktir
Yufka yüreklimi yoksa gözümü pektir
Saçları samurdan teni ipektir
Ayırmasınla gari beni gara gızımdan...


Gözlerden yumruk yumruk yaşlar dökülmüş. Çok ağlaşmışlar ana kız ve odadakiler. Ağladıkça gönüllerindeki yükleri boşaltmışlar. Birbirlerine sorular sormuşlar, tanımaya çalışmışlar. Sanki soruları cevaplandıkça, her şeylerini oracıkta kısacık sürede öğrenivereceklermiş gibi telaşla peş peşe…

Biraz biraz kendilerini toparladıklarını gören Hacı Süleyman:

-Hepiniz hazır olun. Bu gece el ayak çekilince Zeyneb’i de alıp gizlice köye gitcez. Ben gelmeden eveli bizim Hakkı'ya tembihleyipde çıkdıydım yola.  Gece millet uykudeyken at getiricek. Danalaa huylanmasın deye geliiken tek atla geldik.  Sabaha garşı bizi Seleddin’le Muhittin ovada garşıleeceklee bizi.

Hatice şaşkınlıkla:

-Ayoo, ne zaman ettin sen bu işleri adam. Benim bi yerden haberim olmamış ya. Allah ırazıı olsun senden.

-Eyi gari Hatca. Ben seni bi daha evlatsız gormuyun. Nelee çektiğini hepimiz bilip duruz. Bu gada yıl sonra gızını bulmuşun, heç bırakırmıyın. Yanlız Danalaa evi gollep durulaa. Gelirken dikkat ettim. Sokağın başında da, sonunda da onlaadan ikişer kişi beklep duru. O yüzden golay olmecek. Gece illaki evlerine dönelee, ya da uyur galırlar. Sessiz sedasız çıkmamız lazım evden. Farkedeleese böyük iş çıkarılaa. Bunlan sağı solu belli olmaz, Allah gorusun başımıza iş alırız. Boş değildirlee. Dabancasız durmazlaa orda. O yüzden hiç dıvıştısız çıkmamız lazım.

Heyecan içinde geçirmişler o günü. Bi aksilik olupta yakalanıverirsek diye ellerini ellerinden ayıramamış ana kız. Hatice kızını, gelin gittiği köye tertemiz misler gibi götürmek istemiş. Sokmuş hamamlığa tıpkı Ayşe gibi o da yıkamak için soymuş nazikçe. Ama bedenini görünce içi parçalanmış. Her yeri kara çürük içindeymiş. Göz yaşlarıyla hıçkıra hıçkıra ağlayarak sarılmış kızına. Eli kolu boşalıvermiş:

-Yavruma vuran ellerin kökünden kopsun emiii! O vicdansız yüreğin gurusun çöle dönsün! Nasıl gıydın Zeeneb’ime? Sen ana değilmisin cavurun garısı. Aldığını aldın yetmedimi? Ne istedin benim yavrumdan? Cehennem odununda cayır cayır yan inşallah.

Zeynep çok sarsılmış. Beddua eden anasının gözyaşlarına kendi göz yaşları karışmış. Çektikleri gelmiş aklına. Ama artık annesi varmış. Korurmuş onu. Dövmezmiş… Bir daha demir mekik burnuna sokulmaz, buzlu suda iplik çiğnemeye zorlanmazmış. Göz yaşları sadece çektiklerine değil, mutlu süreceği hayatın sevinciyle de akmış...

Hamamlıktan çıktıklarında Hatice allak bullak bir haldeymiş. Usulca kızının saçlarını taramış, belik belik örgü yapıp renkli yün iplerle süslemiş uçlarını. Zeynep teyzesi Hayriye’yle avluya indiğinde anlatmış kızının halini. Ona vuran ellere hep birlikte ağlaşıp, hep birlikte ah etmişler.

O gece yataklar serilmemiş. Köyün uykuya dalmasını beklemişler. Derken atı getirecek olan kişinin avlu kapısını açtığını duymuşlar. Hacı Süleyman telaşla karşılamış köylüsünü. Ciğerlerin Hakkı’ymış bu. Adam kısaca anlatmış:

-Atı köyün girişine bağladım. Ses eder milleti uyandırır deye tedbirli olen dedim. Sizin atı da verin bene, onu da alıp sessiz sessiz götüren. Ardımdan siz de gelin. Sokağın girişinde adamın biri yaslanmış uyumuş galmış. Ses etmeyin dikkatli olun em?.

Hatice’yle Hacı Süleyman’ın bindiği atı alıp usulca çıkmış evden. Ses seda gelmeyince Hatice'lerle ev halkı dualar eşliğinde vedalaşmışlar. Zeynep’i ortalarına alıp evden ayrılmışlar. Gökyüzünde Allah’tan dolunay varmış. Ortalık aydınlıkmış. Sokağın başına geldiklerinde yaslanıp uyuyan adamı görmüşler. Ayak uçlarında yürüyerek geçmişler oradan. Ve nihayet köyün çıkışına geldiklerinde atlarıyla bekleyen Hakkı’yı görmüşler....

HER PAZARTESİ YENİ YAYIN


ROMAN PROJESİ BECERİKLİ KADIN'IN -HATİCE ÖZTÜRK- NOTER ONAYLI ÇALIŞMASIDIR. BÖLÜMLERİN HERHANGİ BİR YERDE İZİNSİZ YAYINLANMASI, KOPYALANMASI, DAĞITILMASI, PAYLAŞILMASI VB DURUMLARDA HUKUKİ SÜREÇ BAŞLATILACAKTIR

Hiç yorum yok

Yorumunuz için teşekkür ederim.