HİDE

Grid

GRID_STYLE
false
TRUE

blog

HIDE_BLOG

Classic Header

{fbt_classic_header}

Header Ad

HABERLER

latest

BEN KÜÇÜK BİR KADINIM 5. BÖLÜM 3

Ülfet Halil İbrahim’i Denizli Devlet Hastanesi’nde bulmuş. Can paresi oğlu hastane yatağında bilinçsiz bir şekilde yatıyormuş. Oğluna se...



Ülfet Halil İbrahim’i Denizli Devlet Hastanesi’nde bulmuş. Can paresi oğlu hastane yatağında bilinçsiz bir şekilde yatıyormuş. Oğluna seslenmiş, seslenmiş… Kolunu tutup sarsmış… Ama hiç bir tepki alamamış. İçine düşen korku ve panikle doktoru bulmak için çıkmış odadan. Doktoruyla görüştüğünde dünya başına yıkılmış. İlk göz ağrısı, öz anasından bile sakındığı oğlu için umut kalmadığını öğrenmiş. Oğlunun son saatlerini başı önünde, omuzları çökük, gözleri yaşlı beklemiş. Elinden hiç bir şey gelememiş.

Halil İbrahim son nefesini o kadar hafif vermiş ki… Ölüp ölmediğini anlayamakta zorlanmış Ülfet. Usulca oğlunun alnına öpücük kondurmuş. Üzerindeki beyaz çarşafı yüzüne kapatmış.

Tek başına büyük bir üzüntüyle gül yaprağı gibi oğlunun gencecik bedenini toprağın koynuna defnetmiş. Kimseyi aramamış, kimseye can parçamı kaybettim dememiş. Mezarının başına çakılan tahta parçasına yazılan yazılar bile 16 yıllık ömrün kısacık özeti gibiymiş. Halil İbrahim. Baba adı Ülfet, doğduğu yıl-öldüğü yıl… Ana adı:.... Yok!

Yeniköy’e döndüğünde haber Zeynep’i deliye döndürmüş. Küçük kız tek tutunduğu dalın da kırılıp gidişine kahretmiş. Yine sokulup köşelere, gizli gizli abisine, onunla birlikte yok olan umutlarına ağlamış. O kadar derinmiş ki üzüntüsü. Sadece abisini değil, anasına kavuşma umutlarını da toprağa gömdüğünün farkındaymış. Artık bi başına bu acımasız hayatla baş etmek zorunda olduğunun farkındaymış. Bütün çareleri tükenmiş. İçine kapanmış. Ne denirse başı önünde yapmaya çalışarak zamanının gelmesini beklemeye başlamış.

Acı haber epey zaman sonra Dodurga’ya ulaşmış. Elbette oradan Darıveren’e, Hacı Süleyman’ın evine… Hatice kısacık zaman yüzünü gördüğü, görüp te doyamadığı oğlunun acısıyla perişan olmuş. Üzüntüsünü dağlara, taşlara, kurtlara, kuşlara atabilse atacakmış ama… Bu acıyı hiç biri almamış. En çok ta kızıma da kavuşacağım umuduyla beklerken oğlundan da olmak… Artık ikisiyle de kavuşabilmesi mümkün değilmiş. Öyle yanmış yüreği, öyle çok acımış ki…

Duyan köylüler baş sağlığına gelmişler. Evde eşi çocukları etrafında dört dönmüşler. Ama nafile… Ateş düşmüş bir kere içine…

……………………………………

Kış bitmiş, bahar gelmiş… Yine hayat bildiği şekilde akmaya devam etmiş. Ovalarda, kırlarda ağaçlar çiçeklenmiş, yeryüzü yeşile boyanmış. Eriyen kar suları dereleri coşturmuş, kuş sesleri çocuk cıvıltılarına karışmış. Dodurga’da Ayşe, hazır bahar da gelmişken kardeşi Ülfet’e baş sağlığı dilemek, üzüntüsüne ortak olmak, teselli etmek için Yeniköy’e gitmeye karar vermiş. Köyden Denizli’ye giden komşuları Ellez’le oğlunun yanında binmiş at arabasına düşmüş yola.

Yıllar sonra Yeniköy’e gelen Ayşe sevinçle karşılanmış. Kardeşi Ülfet sıkı sıkı sarılmış ablasına. Gizli bir sırrı paylaşır gibi paylaşmışlar dertlerini… Ülfet erkekliğin verdiği sertlikle göz yaşlarını tutmayı başarmış. Ama Ayşe elbette dayanamamış… Zeynep ise halasını görünce koşup boynuna sarılmak istemiş. Sonra ürkmüş, usulca gidip ellerini öpmüş. Yüzünde kocaman bir tebessüm, ama yanakları ıslak… Halası Zeynep’in ne kadar büyüdüğünü, kocaman kız olduğunu görünce çok şaşırmış. Ama üstünün haraplığı, yazmasının altından görünen kuzgun siyahı saçlarının perişanlığı, gözlerindeki derin üzüntü… Yüreği öyle bir sızlamış ki… Yine de belli etmemiş. Onu sevindirmek istemiş. Mutlu etmek istemiş.

-Aboh benim gızıma. Gı ne gadaa böyümüşün sen. Maşşallah çok güzee olmuşun ya. Bak nelee nelee getiidim köyden. Ülfet, yardım edive de hu heybeleri odeye getirelim.

-Aman abla ya, ne deye zahmet ettin. Çok şükür her şeyimiz vaa. Bureye gadar eziyet etmişin kendine.


Heybeler odaya getirilmiş. İçlerinden bademinden, cevizine, elmasından, taşlı armuduna, fasulyesinden, patlıcanına… Envai çeşit meyve sebzeyi çıkarıp yerleştirmişler soğuk odaya. Ayrıca çocuklar için buğday kepeği de getirmiş. Çocuklar buna çok sevinmişler. Hemen bakır tasa döküp azıcık su ve bol şekerle ezmişler. Başına toplaşıp kaşık kaşık yemişler.

Ayşe bir kaç hafta Yeniköy’de kardeşinin evinde misafir olarak kalmış. Bu zaman içinde Zeynep’in gelinlerinin elinden neler çektiğini gözlemleme fırsatı bulmuş. Gerçekten söylendiği kadar varmış. Zavallı kız ne yapsa yaranamıyormuş. Hakaret, küfür, kötek… Geliniyle bu konuda konuşmak istemiş ama ağzının payını alınca geri çekilmiş. Bir şeyler yapmak lazım mış Zeynep için. Ama ne?

Derken, onu kendisiyle köye götürüp, yıkar, paklar, birlikte gezer tozarlarsa kendini toparlayabileceğini düşünmüş. Bu fikrini kardeşine açmış:

-Ülfet, abecim… Epey oldu geleli, yaz basdırmadan köye dönmem lazım. Orda da bissürü bağ bağçe işi beni bekleyoo…

-Abla daha geleli ne gadar oldu ki? Accık ta durseydin.

-Durmeye doyumluk yok abam. O yüzden vakitlice yola çıken. Yanlız izin veriisen Zeeneb’i de yanımda göterin deyon. Çocuk goca gız oldu hâlâ taa köyünü bilmeyo. Hem aabesi de ölünce çok üzülmüş. İçin için yarası ganep duru. Accık bi değişiklik oluu ona. Bene de arkıdeş oluu. Hidayet evlenip gideli ev boşaldı galdı. Gırda ovada iki işin ucundan dutar. Maşşallah pek becerikli. Bu arada Veli Kaya’nın düğün de vaa bu yaz. Gerçi evlenen evlenene… Accık gönlü genişleee çocuğun. Acısını unudur.


Ülfet böyle bir şey beklemediğinden önce biraz düşünmek istemiş. Ama Ayşe düşünürse kabul etmeyeceğini bildiğinden bastırmış.

-Düşünücek ne var Ülfet? Burda bi dünya çoluk çocuk. Gız accık nefes alsın. Eğer halinden korktum. Hiç dönüp bakmeyomun çocuğun haline? Hiç yaşıtları gibi mi? Çok ezmişiniz bu evin içinde. İnadını bu kez ardına goy, çocuğun için eyi bişey yap. Gönder benle. Accık bi kendini bulsun, iki dünya görsün çocuk. Abesinin acısı eyice omuzlarını çökertmiş. Yazık değil mi ona? Acıma duygunu da mı gaybettin. Anasından ayrıldın deye hıncını yıllardır çocuklaadan alıyon. Yetee gari etdiğin. Bitii gari bu hıncı. Olan sabilerine oldu.

Ülfet hiddetle parlamış:

-Ne anası? Ne deyon sen? Ağzından çıkanı gulağın duyuyomu? Yıllar geçmiş üstünden. Adını sanını unuttum ben onun. Ne hıncından bahsediyon acaba? Al ne etceksen et. Tamam. Bi daha anası danası dediğini duymeyem. Abla demen bak kötü olu!

-Aman otur yerine deliime hemen. Tamam. Bak ben onu guzu gibi eder gönderin. Olmadı sen gelii alısın. Accık bakım gördümü çocuk kendine gelii. Gelinlik gız olmuş bi yerden haberi yok çocuğun. Accık el dün içine çıktımı çiçek gibi oluu.. Hiç aklın onda galmasın. Çok eyi bakarın ben ona.

Ülfet bi kere hınçla tamam demiş ama. Üzerinden dakika geçmeden pişman olmuş. İçine korku endişe düşmüş. Sözünü de geri alamadığından ablasına tembih üstüne tembihte bulunmuş:

-Abla, bak. Şindi deyeceklerimi eyi dinle. Eğer o gadın Zeyneb’in yakınlarına gelmiş, uzaklardan görmüş deye duyarsam kötü olur. Gölgesini bile göstermeyecen. Çocuklarını düşüneydi düşer ardıma gelirdi. Bu saatten sonra ona çocuk mocuk yok. Görmeecek, duymeceek, bilmeeceeek! Ona göre.

Ayşe alttan almış:

-Aman be duzsuz. Nerden duysun, görsün. O başka köye gelin gitti. Başında 8 dene çocuk. Onlardan eli eripte Dodurge’ye geldiği mi var? Haberi bile olmaz. Senin için rahat olsun.


Zeynep halasıyla Dodurga’ya gideceğini duyunca öyle mutlu olmuş ki… Annesinin yakın bir köyde yaşadığını biliyormuş. Belki rahmetli abisinin anlattığı gibi onu da almak için gelirler, alıp götürürler ve bir daha hiç ayrılmazlar diye hayaller kurmuş. Yolculuğa çıkacakları güne kadar ayakları yere basmamış. Ayrıca ilk kez Yeniköy’den dışarı çıkacakmış. Başka yerler nasıldır, neye benzer… İnsanlar farklımı yoksa aynen bu köydekiler gibi mi? Bir sürü soru kafasında dönüp duruyormuş. Abisi öldü öleli ilk kez yeniden nefes aldığını hissetmiş, ilk kez umutları yeniden tomurcuklanmış.

Yolculuk günü gelip çattığında kardeşlerine sarılıp öpmüş. Analığıyla babasının da elini öpmüş. Minik Halil’e doya doya sarılmış. Köyden Denizli’ye giden birilerinin at arabasına binmişler hala yeğen, yola çıkmışlar. Zeynep artık 13 yaşında...


HER PAZARTESİ YENİ YAYIN


ROMAN PROJESİ BECERİKLİ KADIN'IN -HATİCE ÖZTÜRK- NOTER ONAYLI ÇALIŞMASIDIR. BÖLÜMLERİN HERHANGİ BİR YERDE İZİNSİZ YAYINLANMASI, KOPYALANMASI, DAĞITILMASI, PAYLAŞILMASI VB DURUMLARDA HUKUKİ SÜREÇ BAŞLATILACAKTIR.

Hiç yorum yok

Yorumunuz için teşekkür ederim.