HİDE

Grid

GRID_STYLE
false
TRUE

blog

HIDE_BLOG

Classic Header

{fbt_classic_header}

Header Ad

HABERLER

latest

BEN KÜÇÜK BİR KADINIM 8.BÖLÜM 1

DÜĞÜN DERNEK Hacı Süleyman, küçük odada; divanlarda, yerde yün minderlerde oturan kalabalığı süzmüş. Tüm çocukları, iki gelini, eşi...



DÜĞÜN DERNEK

Hacı Süleyman, küçük odada; divanlarda, yerde yün minderlerde oturan kalabalığı süzmüş. Tüm çocukları, iki gelini, eşi ve Zeynep... Herkes sus pus olmuş, onun konuşmasını bekliyormuş. En çok ta Selahattin...

-Harmanı kaldırdık gari çok şükür. Haşeşin (haşhaş) parası da böyün yarın ödenir. Bi yıldır nişanlı bi çatının altında yaşep gidiyo bu çocuklaa. Zamanı geldi gari. Bekledikçe köylünün ağzına laf veriyoz. Taa uzatmeye gerek yok. Anenizle de gonuştuk. O da böölesini münasip gördü.

Sonra kısık gözlerle Selahattin'i süzüp devam etti:
-Bu dürzü rahat durmadı ki Zeenep accık ta böyüsün. Bunun yüzünden çocuğa da eziyet ediyoz.

Sonra merhametle Zeynep'e dönüp:

-Gızım senin bi gabahatın yok bilip duruz. Ne edelim, senin gaderinde de benim hıralı varımış. Ben bu işe gızsamda senden eyi gelin bulamazdım onu da bilip durun. Ihı gızlarımın yüzü, onlaadan ötesin benim nazarımda. Gızlarımdan ayrı değilsin. O yüzden ben gelin alıyon gözüyle bakmeyon sene. Bu zamana gada gıvrak gızımdın, şindiden sonra gıvrak gelinim olcen. İnşallah böölesi daha hayırlı olcek. Hem sen hiç korkma. Ben yaşadığım sürece elim hep üstünde olcek.

Zeynep kara gözlerini yere dikmiş. Kendi hayatı hakkında karar veriliyormuş ve o bunun anlamını kavramakta güçlük çekiyormuş. O sırada aklında sadece ertesi gün ovadan gelince bineceği gındırgeç varmış. Ama tabi bunu söylememesi gerektiğinin de farkındaymış. Hacı Süleyman oğullarına dönüp:

-Bunları evermenin vakti geldi gari. Hepiniz bi işin ucundan dutun. Muhittin sen davulcu İsmet'len zurneciye haber et. Önümüzdeki hafta hazır olsunlaa. İbram sen de aşcı garıları dut. Keşkeklik eti ayarla, eksiği gediği gör. Çocukla, sizle de okuları dağıdıceksiniz (Oku: Düğünlerde davetlilere gönderilen hediyeler). Biz yarından keri Zeynep'i de alıp Acıpayam'a pusat görmeye gideriz. O zaman okuları da alırız.

O akşam gaz lambasının ışığında yapılacaklar tek tek konuşulup karara bağlanmış. İki gün sonra Selahattin'le Zeynep'i de alıp pusat için Acıpayam'a gitmişler. Zeynep'in üç eteğini (yöresel gelinlik) köyün terzisi Hediye dikecekmiş. İçlik, dışlık, yazmalar, saç tokaları, incik, boncuk... Alınacaklar alınmaya başlamış. Sıra gelmiş ayakkabı almaya. Zeynep ayakkabıcıya girince direk gidip kırmızı topuklu ayakkabılara uzanmış. Hacı Süleyman:

-Gızım, köy yerinde topuklu ayakkabı oluu mu hiç? Bak şunlaa güzel. Hem tokaları da vaa. Onları alalım sana?

-Cııık. Ben bunları sevdim. Bunları almazseniz evlenmen!

Zeynep o ayakkabıların köyde gerçekten de hoş karşılanmayacağının farkındaymış. Bir umut, belki bu ayakkabılarda diretirsem düğünü iptal ederler diye düşünüyormuş. Hacı Süleyman ve Hatice şaşkın... Hatice girmiş devreye:

-Zeenep, güzee gızım. Bunları alısen bi kere bile geyemeyecen ya. Bi düğünde geyilcek ayakkabıyı alıp ne etcen a gızım benim. Ge bak şurdeki ayakkabılaa da gırmızı. Onları alıverelim sene. Hem sonradan da keyesin. Çok da güzelimiş baksene şunlara...

Zeynep kararlıymış. Ve de umutlu:

-I ı. Bene ne, ben bunları isteyon. Ya bunları alıısınız, ya da ben gelin olmecen.

Hacı Süleyman Zeynep'in niyetini anlamış. Bıyık altından gülerek:

-Eyi bakaam gıvrak gelin. Sen isteesin de ben almamın. Hunları sar baken bizim oolan. Şu gırmızı topuklu ayakkabıları...

.................

Kına gecesi gelmiş çatmış. Gelinle damat aynı evden olunca pek bi tuhaf olmuş bu iş. Ama çok ta eğlenceli olmuş. Zeynep'e üç eteği giydirilmiş, kırmızı kakmalı dastarı başına atılmış. Evin içi kadınlarla dolmuş taşmış. Helime'nin Seher'le, Gır Ali'nin Arife'si güğüm çalıp türkü söylüyorlarmış. Kadınlar karşılıklı parmak şıklata şıklata oynuyorlarmış. Genç kızlarsa üç etekleri içinde kıkırdayarak Zeynep'in önünde narin narin oyuna katılıyorlarmış. Herkeste bir neşe. Herkes mutlu, şen...

Zeynep'te kalkıp oynamak istiyormuş. Gerçi oynamayı da hiç bilmiyormuş ama güğümün sesi, kadınların ince tek düze sesleriyle söyledikleri eğlenceli türküler coşturmuş onu. Tahta sandalyenin üzerinde, yüzünü örten kakmalı dastarın altından oynayanları izliyormuş. Arada üç eteğine dalıp gidiyormuş. Pembe isterim diye diretince dallı güllü pembe ipekliden dikilmiş üç eteği. Şalvarı da öyleymiş ama o kadar bolmuş ki... Uçkurunu sıka sıka beline güç bela oturtmuşlar. Allah'ı var terzi Hediye abla çok güzel dikmiş dikmesine de, Zeynep bir türlü rahat edememiş içinde. Yine de pembe desenleri pek hoşuna gitmiş. Ketenden iç göyneği sırtını kaşındırıyormuş. Bu sıkıntılı halini oynayanları izleyerek, kızların kıkırtılarını gözleyerek geçiştirmeye çalışıyormuş. Derken kına türküsü söylenmeye başlanmış. Bakır çanakta karılan kına Rafiye'nin elinde önüne gelmiş. Goca karılar ellerine, ayaklarına kınasını yakmışlar.

Annesi Hatice'nin ağladığını görmüş. Bir anda göğsü sıkışmış. Yüreği kabarmış, yükselmiş... Boğazına kocaman bir düğüm gelip dayanmış. Engel olamadığı bir ağlama ele geçirmiş onu. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış. Bir yandan da ulu orta böyle ağladığı için utanıyormuş. Ama duramıyormuş. Annesi gelip sarılmış. Teselli etmeye çalışmış. Ama duramıyormuş işte. Aslında bunların oyun olmadığı, artık kaçacak yeri kalmadığı gerçeğiymiş onu bu kadar boğan. Yavaş yavaş evin içi tenhalaşmış. Kakmalı dastarını çıkarmışlar. Kuzgun siyahı saçlarının örgülerini açmışlar. Yeni karılan kınayı saçlarına da yakmışlar. Elleri, ayakları ve başı sargılı, rahatsız bir halde götürüp yatağa yatırmışlar. Herkes uykuya daldığında o hâlâ uyanıkmış. Son bir şansı olabilirmi diye kendi kendine çareler arıyormuş. Sonra aklına bir fikir gelmiş. "Tamam" demiş, "artık uyuyabilirim. Yarın nasıl olsa evlenmekten kurtulucam."

Ertesi gün her zamankinden erken kalkılmış. Davulcu zurnacı çoktan gelip kapının önünde çalıp çığırmaya başlamışlar bile. Zeynep ellerindeki ve ayaklarındaki çaputları çözüp kınalarını yıkamış. Tazecik ellerini boyayan kırmızı kına hoşuna gitmiş. Ama uyumadan önce yaptığı planı bu kınalar uğruna feda edecek değilmiş. Hemen ocaklıkta saçını yıkaması için konan güğümü almış. Bakır leğeni de alıp aşağıya inmiş. Sokak kapısından çıkınca düğün yerine gelen erkeklerin yavaş yavaş toplanmaya başladığını görmüş. Davulcu tokmağıyla coşkulu bir şekilde davulu dövüyormuş. Karşılama havası çalan zurnacıya eşlik ediyormuş. Onların şaşkın bakışları arasında leğeni davulcuların önüne koymuş. Saçlarını açıp güğümdeki suyla yıkamaya başlamış. Bunu gören Muhittin abisi koşmuş gelmiş yanına:

-Gıvrak gelin, ne ediyon sen abeem. Hiç burda saç mı yıkanıı. Hadi baken, eve çık ta hamamlıkta yıkasınlaa öndee saçlarını. Burda ayıp oluyo.

-Sizin ettiğiniz ayıp olmeyo deeemi? Bene ne burda yıkecen işte.

Zeynep'in yaptığını haber alan Hatice koşmuş gelmiş. Rafiye'yle Nadire ağızlarını kapatıp kıkırdaya kıkırdaya gülüyorlarmış. Ahâli başlarına toplanmış. Hacı Süleyman ne yapacağını bilemez halde soluk soluğa seğirtmiş:

-Zeenep, gızım. Ne ediyon baken sen burda. Abooo, hiç yakışıyomu sene baken. Hadi gızım, anen alsın ilyeni, hamamlığa girin orda yıken saçlarını.

Hatice atılmış:

-Gııı, rezil olduk ya. Ne ediban sen? Delirdin mi? Şureye bak, adamlaa hep sene bakıyolaa. Naha seni emi. Kak baken, kaaak. Doğru hamamlığa. Seni galp göt seni. Yörüü...

Zeynep mecbur daha fazla diretememiş. Kös kös dönmüş eve. Saçı yıkanmış, kırk belik örülmüş. Ağlata ağlata üç eteği giydirilmiş. Beline kuşağı bağlanmış. Bi kaç lokma bir şeyler zorla ağzına konulmuş. Artık hazır olduğuna göre öğle vaktine kadar divanda oturup, gelen gideni yine kakmalı dastarının altından izlemekten başka yapacağı bir şey yokmuş. Ama Zeynep'in bir B planı varmış. A planı tutmadığına göre sıra onu uygulamaya gelmiş.

Bir ara helaya gideceğim diye kalkmış yerinden. Yüreği güp güp atarak arka kapıdan kaçmış. Gece düşünmüş ki eğer Selahattin'in eski nişanlısına kaçarsa, onlar onu saklarlar ve evlenmekten kurtulur. Ne de olsa kendi kızlarını Selahattin'e vermek istemişler ve onun yüzünden verememişler. Şimdi onu saklayıp, Selahattin'le Esme ablasını evlendirebilirlermiş. Hazır düğün yeri kurulu, davulcu, zurnacı bile var. Üç eteğini verir Esme ablasına onların evlenmesini sağlayabilirmiş. Bu süper bir planmış.

Esme, olanlardan habersiz evi süpürüyormuş. Annesiyle babası ovadaymış. Selahattin'in düğünü olduğunu biliyorlarmış. Arada kırgınlık olmasa da yakışık almaz diye düşünüp ovaya gitmişler. Esme evde yalnızmış. Avlu kapısının deli gibi vurulduğunu duyduğunda yerinden sıçramış. "Hayır olsun inşallah" diyerek koşmuş kapıya. Karşısında Zeynep'i üç eteği içinde görünce şaşkınlıktan öylece kalakalmış. Zeynep, telaşla kendini avluya atmış. Esme'nin ellerine yapışmış. Soluk soluğa:

-Esme abaaa, Esme abaaa, gurbanın oleem sakla beni.

Şaşkınlığı henüz geçmeyen Esme:

-Gı senin burda ne işin vaaa? Anaaa, düğünden mi gaçdın sen? Aboooo....

Zeynep başıyla onaylamış. Sonra da:

-Gaçtım tabi. Ben evlenmek filan istemeyon. Sen evlen Seleddinle. Zaten sen evleniceedin. Senin hakkın. Ben hakkımdan vazgeçiyon. Kaç yo dedim emme dinlemeyolaa. Ne ettiysem vazgeçmedilee. İlla beni ona verceklee.

Esme kendini toparlamış. Bir yandan Zeynep'i sakinleştirip bir yandan da ne yapması gerektiğini düşünüyormuş:

-Tamam abam, dur. Accık bi sakin ol. Anaa, betin benzin atmış ya gı. Tüh gari. Ne etsek... Senin gaçtığını gören oldu mu?

-Ya'a... Kimse görmeden gaçdım. Ohhh canıma değsin. Şindi gari arasınlaa beni. Bene ne. Varmecen ben ona. Kimseye varmecen. Evlenmek istemeyon ben. Sakla beni aba. Ne olur sakla.

Sonra gözüne evin altındaki musandıra takılmış. Koşmuş musandıraya. Bir yandan kapağı açarken bir yandan da:

-Ben bureye giren saklanen. Bene keycek bişeylee getii. Üç eteğimi çıkaren sene veren. Sen bunları key, git düğüne. Zaten seni alcekti Seleddin. Sen ol gelin. Oluu mu?

Esme ne diyeceğini bilememiş. Öylece bakakalmış.

-Esme abaaa. Bak valla çok güzee oluu. Ne güzee gelin oluusun sen. Seleddin'de çok sevinii. Hem kakmalı dastarı yüzüne atıvedin mi kimse tanımaz. Ne bilcekle benmiyin senmisin deemi? Hadi goş bene elbise alıp getii, ben de hunları çıkaren sene veren emi?

Esme:

-Eyi madem. Sen gir şindi şu musandıraya. Üstünü bi kapatalım. Şindi seni aramaya çıkmışlaadır. Bureye geldiğini anlamışlaadır. Gelirlerse bulamasınlaa. Benim ocakta yemeğim vardı. Altını harladıydım. Giden onu bi halleden. Sonra keycek bişeylee de alen getiren. Sen hiç sesini çıkarma. Kapı sesi duyarsan çıtını çıkarma emi?

Zeynep sevinçle:

-Valla mı aba? Tamam. Hiç ses etmem. Hureye büzülüü otururun. Üç eteğimi çıkarem mi bi yandan?

-Yok, şindi çıkarma abam. Oldu ya geliile de buluverilee seni. Çıplak mı olcen millete garşı. Accık sabret. Ben şu işlerimi halleden. Ondan keri gelirin yanına. Çıkarız yokarıya. Orda değiştiririz üstümüzü.

Zeynep usulca çökmüş musandıranın içine. Heyecanla ve muzırca son kez bakmış Esme ablasına. Sonra üzerine kapak kapanmış. Sessizce beklemeye başlamış. Bir yandan da hayal kuruyormuş.

"Seleddin kakmalı dastarı kaldırdığında Esme abamı garşısında görünce nasıl şaşırcek. Ohh canıma değsin. Keşke orda olsam da ben de görsem. Ne gadar komik oluu kimbilii? Anamla bubam bene gızceklee kesin emme olsun. Kaç gün kızceklee canım. Eninde sonunda affedeele. Hem Esme abamı seviyoolaa. O olsun onların gelini. Offf çok ıscak. Her yerim yapış yapış oldu. Nerde galdı abam yaa?"

HER PAZAR YENİ YAYIN



ROMAN PROJESİ BECERİKLİ KADIN'IN -HATİCE ÖZTÜRK- NOTER ONAYLI ÇALIŞMASIDIR. BÖLÜMLERİN HERHANGİ BİR YERDE İZİNSİZ YAYINLANMASI, KOPYALANMASI, DAĞITILMASI, PAYLAŞILMASI VB DURUMLARDA HUKUKİ SÜREÇ BAŞLATILACAKTIR

Hiç yorum yok

Yorumunuz için teşekkür ederim.