HİDE

Grid

GRID_STYLE
false
TRUE

blog

HIDE_BLOG

Classic Header

{fbt_classic_header}

Header Ad

HABERLER

latest

BEN KÜÇÜK BİR KADINIM 8. BÖLÜM 2

Kapağın açılmasıyla musandıranın içine güneş ışığı dolmuş. İki büklüm uyuyakalmış olan Zeynep, kapağın gıcırtısına eşlik eden ışık...






Kapağın açılmasıyla musandıranın içine güneş ışığı dolmuş. İki büklüm uyuyakalmış olan Zeynep, kapağın gıcırtısına eşlik eden ışıktan rahatsızlık duyarak inlemiş. Sonrasında, o derin uykusunun içinde bir anda düğünden kaçıp buraya saklandığını hatırlamış. Gözlerini açmaya çalışırken sormuş:

-Esme aba. Bitti mi gari işin? Geldin mi?
Duyduğu ses yabancı değilmiş:

-Geldim gıvrak gız, geldim. Naha seni emi. Gee bakem, uzat elini çıkaralım seni burdan…
İbrahim abisinin uzattığı eli tutmak istememiş. Musandıranın dibine iyice büzülmüş:

-Ya’aaa… Ben gelmeecen. Esme abamı götürün siz. Seleddin onunla evlensin.
İbrahim abisi acımış Zeynep’in haline. Ama yapabileceği bir şey de yokmuş. Sabırla:

-Zeenep, abeeem. Bak gızımız, sen çocuk değilsin gari. Böyün çok iş kestin bize. Düğün yerinde herkes seni areyo. Millet deliye döndü. Hadi baken abeem, bişey yokmuş gibi dönelim evimize. Söz veriyon kimse sene gızmeecek.

Zeynep bütün direniş planlarının geri tepmesinden dolayı hem öfkeli, hem de yılgınmış. Direnmeyi bırakmış. Bir hışımla kalkmış yerinden. Musandranın ağzına tırmanıp atlamış yere. Başı önünde, ayaklarını zap zap vurarak düşmüş yola. İbrahim’de arkasından…

Meğer, Zeynep musandıraya girdiğinde, Esme koşarak düğün evine varmış. Gördüğü manzara tıpkı düşündüğü gibiymiş. Kadın, erkek, çoluk, çocuk, herkes Zeynep’i arıyormuş. Esme vakit kaybetmeden Hacı Süleyman’ı bulmuş. Nefes nefese:

-Süleeman emmi, Zeenep bizim evde. Areyip durusunuzdur deye haber vermeye geldim. 
Hacı Süleyman şaşırıp kalmış. Karşısında eski gelin adayı, Zeynep’in onlarda olduğunu söylüyormuş:

-Gızım, ne demeye size gelmiş? Allah Allah… Deliimiş mi bu gız? Ne dedi size? Neden gaçmış?
Esme heyecanla anlatmaya başlamış:

-Ben evde yalnızdım. Ev süpürüp duruydum. Kapı çaldı. Ene bi endim vardım, üç eteğinin içinde Zeenep garşımda. Ellerime yapıştı bene sakla deye. Bakdım ikna olcek gibi değil. Gandırdım onu, musandıranın içine saklandı. Üstünü örttüm, habarsız bureye geldim. Anlaasa ordan da gaçar. Hemen gelinde alın onu bizim ordan.
Hacı Süleyman çevresine bakındı. İbrahim’i görünce seslendi:

-İbraaaam! Hureye gel baken bi.
Sarı dalgalı saçlı, yuvarlak yüzlü, ela gözlü yakışıklı ibrahim babasının yanına koştu. Merakla sordu:

-Hayırdır buba. Bi habar mı var?

-Var oolum var. Zeenep Esme abasının yanına gaçmış. Esme’yle gitte, korkutmadan al getir. Ben de herkese habar eden, areyip durmasınlaa. Millet döne döne deliye döndü. Cık cık cık… Bak sen şu sıpanın ettiğine. Güccük keçi…
Sonrada kendini tutamayıp gülmüş.

İşte, Zeynep böylece bulunmuş. Eğer o gün Esme haber vermese, kimsenin aklına onların evini aramak gelmezmiş. Ama nasip, kader…Her şeye rağmen Zeynep Selehattin’in karısı olacakmış. Yazı böyle yazılmış.

Zeynep’in eve geri dönüşüyle düğün yeri yeniden şenlenmiş. Harmandalı, köroğlu çalınmış, delikanlılar karşılıklı oynamış. Tüm bunlar olurken Selehattin’in kalbi kırık, kimseye hiç bir şey belli etmeden efendi efendi damat sandalyesinin üzerinde oturuyormuş. Usturayla zarif yüzüne damat tıraşı yapılmış, altında poturu, körüklü çizmesi; üstünde gömleği, belinde kuşağı, kolsuz cepkeni, boynunda kırmızı boyun bağı, limonla yatıştırılan gür sarı saçlı başında  kozalı fesi... Pek bir yakışıklıymış. Ama ela gözleri damat heyecanı yerine düşünceli bir ciddiyetle bakıyormuş.  Zeynep’in sabah leğenle kapıya çıkıp saçını yıkamaya kalkışması, sonra kaçıp eski nişanlısının evine saklanması… Acaba hata mı ediyorum, acaba Zeynep beni hiç mi sevmedi, hiç mi yakınlık hissetmedi? Koca köylüye madara etti beni. Rezil etti. Azıcık bile düşünmedi mi beni ne hale düşürdüğünü? Soruları zihninde dönüp duruyormuş. Zeynep küçükmüş küçük olmasına ama kendisi de ondan çok büyük değilmiş ki. Ergen gururu çok incinmiş. Zeynep’e bundan sonra nasıl güven duyacağını bilememiş. Demek ki hiç başı boş bırakmaması gerekecekmiş. Yoksa bu gidişle daha çok işler açarmış başına.

Davul, zurna, oyunlar, eğlenceler derken gelinin evden çıkma zamanı gelmiş. Gelmiş gelmesine de evden çıkınca yine aynı eve dönecekmiş. Nasıl yapsalar da yakışık alsa bilememişler. Sonra buna da bir çare bulunmuş. Gelini evin arka avlu kapısından çıkarıp, biraz at sırtında dolaştırıp ön kapıdan sokacaklarmış. Ahali arka kapının önüne toplanmış. Zeynep üç etek gelinliği ve ayaklarında kırmızı topuklu ayakkabılarıyla kapıda görünmüş. Süslenip üzerine düğün örtüsü atılı beyaz doru at kapının önüne getirilmiş.

Adette gelin ata binerken rahat binmesi için biri eğilir, gelin üzerine basıp ata binermiş. Zeynep’in nasibine Muhittin abisi düşmüş. Muhittin eğlenceler içinde yere çömelmiş. Secde eder gibi basamak olmuş. Zeynep öfkeli, hırslı, üzgün… Muhittin abisinin üzerine topuklu ayakkabılarıyla çıktıktan sonra başlamış tepinmeye. Düğün ahalisi buna pek bi gülmüş, Muhittin ise:

-Yetee gari gıvrak gız. Alamadın mı daha örkeni? Eyi ezdin böğürlerimi. Çiğneme gari, acıdım uleee! Ben de gari bunu ölene gadaa hatırlatırın sene. Hadi gari bin şu ataaaa….
İşte böyle olmuş Zeynep’in düğünü. Son ana kadar direnmiş, onun direnişi çocuk işte denilerek köylüye eğlence olmuş. Arka kapıdan kız olarak uğurlandığı eve, ön kapıdan gelin olarak girmiş. Artık hayatı hiç bir zaman eskisi gibi olmayacakmış. Hoş eskisi de iyi değildi ya hani…

Zeynep artık küçük bir kadınmış. Bir günde büyümüş, kocaman olmuş, küçük bir kadın! 
Ertesi gün gelin ertesine gelen kadınların şaka adına takılmalarına gülememiş... Kurulan gelin sofrasında yiyememiş… Rafiye’yle Nadire’nin şen şakrak çocukluklarıyla ilgilenememiş. Sanki bin yıl önce çocukmuş ta, artık nasıl olunduğunu hatırlayamıyor gibiymiş.

İnsanoğlu her duruma alışmaya, kabullenmeye, hazmetmeye meyillidir ya hani, işte öyle Zeynep’te alışmış. Evli olmanın sorumluluklarına, ciddiyetine, acısına tatlısına… Kabullenmiş yaşadığı hayatı. Yine de alışamadığı şeyler de varmış. Mesela Selehattin’le bir olmaya, birlik olmaya alışamamış. Çok utanıyormuş, çok sıkılıyormuş. Hemen yan odada annesi, Süleyman babası yatıyormuş. Banyo  onların odasındaymış. Kardeşleri ise girişteki salonda yatıyorlarmış…Zeynep'le Selehattin ise küçük odada kalıyorlarmış. Banyo yapmaları gerektiğinde gizli kaçak ahıra inip soğuk, sıcak demeden orada yıkanıyorlarmış. Ahıra inip çıkmak ta ayrı bir meseleymiş. Sıra sıra yatan kardeşlerini uyandırmadan, kör karanlıkta, kimseyi ezmeden ve hissettirmeden üstlerinden geçmeleri gerekiyormuş.  Haliyle her birliktelik korku ve utanç içinde, sus pus... Bunların hepsinin toplamı Zeynep’e zulüm gibi geliyormuş. Bu yüzden direniyormuş. Onun bu direnişi Selahattin’in aklına, düğün günü başlayan ve gün geçtikçe katlanarak çoğalan paranoyak düşünceleri üşüştürüyormuş. Gürleşmeye başlayan bıyıklarının uçlarını burarken, düşünceler içinde kendi kendine:

-Beni hiç sevmedi, sevmeecekte… O gadar seviyon onu, bi kere yüzüme gülmeyo. Bi kere kendiliğinden gelip yaneşmeyo bene. Ben o gadar çikin biri miyin? O gadar sevimsiz miyin? Neyi bunun derdi? Daha ne isteyo benden? Yoksa aklında başkası varda ondan mı bene bu gadar uzak duruyo? 

İşte bu son soru onu deliye çeviriyormuş. Gece herkesin horul horul uyuduğu vakitte sessiz sessiz Zeynep’i dövüyormuş. Zeynep kocasına yakınlık göstermediği için dayak yediğini bildiğinden, utanıp çıtını çıkarmadan dayağın bitmesini bekliyormuş. Geceler onlar için uzun ve yorucu, gündüzler ise iş yüküyle doluymuş. Hayat çok zormuş ama alışıyormuş… Çünkü alışmaktan başka çaresi yokmuş.

Kış gelmiş, ortalık sessizleşmiş. Ev halkı günü ocaklığın başında geçirmeye başlamış. Çıtır çıtır yanan odunların miskin sıcaklığına sığınmışlar. Günler erken bitip geceler bitmek bilmez olmuş. Zeynep yavaş yavaş yine gülümsemeye, şakalaşmaya, yaşının gereği olan galesizliği yaşamaya başlamış. Onun aksine Selehattin’in kıskançlığı ve hırçınlığı gittikçe tırmanmış. Hele de şimdi kış günü zamanının çoğunu evde geçirmeye başlayınca… Zeynep’in kardeşleriyle eğlenip kendisine yüz vermemesi iyice çileden çıkarıyormuş onu. Bu durumu bir türlü hazmedemiyormuş. Kardeşlerinden bile kıskandığını farkettikçe kendine de kızıyormuş. Ama bu duygularını bir türlü bastıramıyormuş.

O sabah Hatice bazlamaları yaparken kızlar el birliğiyle sofrayı kurmaya başlamışlar. Çökelek, kuru domates, pekmez, kurut… Yeni kaynayan sütü taslara dökmüşler. Hatice’de sıcacık bazlamaları alıp koymuş sofraya. Hep birlikte oturup kahvaltılarını yapmaya başlamışlar. Kalabalık çok olunca haliyle didişmeler de eksik olmuyormuş. Ayhan tahta kaşıkla Nadire’nin eline vurup:

-Önünden ye gııı. Sonra düğünün gışın oluu görüüsün.

Nadire mızıklanıp:

-Abeee, acıdı yaaa. Ne deye vuruyon durup duruken?
Hacı Süleyman kaşlarını çatıp:

-Önünüzdeki sofreye garşı edepli olun baken. Günah, sofrada gonuşulmaz. Susun! 
Zeynep sessiz sessiz kahvaltısını ediyormuş. İçine bir bunaltı gelip yerleşmiş. Yavaş yavaş yükselmeye başlamış. Ensesinden yukarı çıkan bir ateş basmış. Gittikçe kabaran bir bulantı gelip boğazına dayanmış. Kusacağını anlayıp fırlamış sofradan. Hayata zor atmış kendini. Keskin soğuk yüzüne çarpmış. Bu soğuğa minnet duymuş. Arkasından koşup gelen Hatice’nin sesini duymuş:

-Gızım, hayırdır anam. Ne oldu sene?
Zeynep yutkunmuş:

-Ana, ben hasta olmadım. İki aydır kesildi. Şindi de yerken midem gabardı kalktı.
Hatice’nin yüzü sevinçle aydınlanmış:

-Ayooo. Gııı. Yüklümüsün yoksa. Abooh gari. Geç anam üşüdüveriisin burda. Geç içeri ısın. Şu sofreyi bi kaldıralım ondan keri ebe Helimanayı çağırdalım. Gelsin bi baksın.

Zeynep, kendisine bile itiraf edemediğini annesinin ağzından duyunca içini bir heyecan kaplamış. Gerçekten gebe olabilirmiymiş? Onun çocuğu mu olacakmış? Ona anne diyecek bir bebeği mi olacakmış? Şaşkın şaşkın annesinin açtığı kapıdan içeri girmiş.

Ebe Helimana sırt üstü yatan Zeyneb’in kasıklarına parmak uçlarıyla bastırıyormuş. Ama canını yakmıyormuş bu baskı. Dönüp merak içinde bekleşen kalabalığa:

-Bunun çocukluğu uykuya geçmiş. Dolu bu dolu. Haden gari, müjdemi isderin. Maşşallah yüklenmiş Zeynep bılla.

Rafiye’yle Nadire ayaklanıp sevinçle haykırmışlar:

-Anaaa, yeğenmi geliyo gııı?

-Gı Zeenep, gözün aydın. Abooo bebek mi geliyo ?
Hatice’nin gözleri dolmuş. Yattığı yerden toparlanmaya başlayan kızının başını okşamış:

-Güzee gızım benim. Ana mı olcen gari sende. Hadi bakam, inşallah hayırlısıyla sağ salim gucamıza alcemiz günleri de görelim. Gözümüz aydın olsun.
Sonra kızlara dönüp:

-Hemen hamur yoğurun baken. Bazımba yapıp, konu komşuya dağıdalım.
Zeynep şaşkın ama mutluymuş. Onun bebeği olacakmış. Küçücük, minicik… Beyaz tenli, pembe yanaklı, pembe dudaklı… İnşallah kızım olur diye geçirmiş içinden. Kızım olsun, bana yoldaş, arkadaş olsun diye düşünmüş.

Zeynep’in hamile oluşu Selahattin başta olmak üzere herkesi çok mutlu etmiş. Eve yeni bir heyecan gelip yerleşmiş. Bir evde küçük bebek oluşu evin bereketini de arttırır, neşesini de tamamlar diye inanırlarmış. Selahattin’le Zeynep’in arası bile daha iyiymiş. Ta ki Selahattin’in askerlik kağıdı gelene kadar.

Yaz gelmiş, soğuk kışın yerini kavurucu sıcaklar almış. Zeynep şişen karnıyla, diğer hamile köylü kadınlar gibi ova işinden geri kalmamış. Eve gelmiş evin işlerine girişmiş. Selahattin bugün yarın yola çıkacakmış. Bebeğini, babası yokken dünyaya getirecek olmanın verdiği hayal kırıklığı içindeymiş. Ayrıca deli dolu ilişkilerinin gidişatına öyle çok alışmış ki, şimdi onsuz nasıl yalnız kalacağını, nasıl kimsesiz hissedeceğini düşünüp üzülüyormuş. İçten içe, kocasını özleyeceğini biliyormuş. Bu çelişki içinde beklenen gün gelip çatmış. Selahattin dualar eşliğinde askere uğurlanmış. Hem de Yunanistan sınırına.

Zeynep karnı burnunda, kalabalık bir evin içinde, naçar, korku dolu… Selahattin, Zeynep'in onun yokluğunda bebeğini nasıl doğuracağı, kıskançlıkla kiminle görüşeceği, kiminle konuşacağı endişeleri içinde... Çevrelerini saran kalabalık ise bu gençlerin iç dünyalarındaki korkulardan, çaresizliklerden habersiz…

HER PAZAR YENİ YAYIN



ROMAN PROJESİ BECERİKLİ KADIN'IN -HATİCE ÖZTÜRK- NOTER ONAYLI ÇALIŞMASIDIR. BÖLÜMLERİN HERHANGİ BİR YERDE İZİNSİZ YAYINLANMASI, KOPYALANMASI, DAĞITILMASI, PAYLAŞILMASI VB DURUMLARDA HUKUKİ SÜREÇ BAŞLATILACAKTIR

Hiç yorum yok

Yorumunuz için teşekkür ederim.